Qur'an 16:93 (Asad) For, had God so willed, He could surely have made you all one single community; [116] however, He lets go astray him that wills [to go astray], and guides aright him that wills [to be guided]; [117] and you will surely be called to account for all that you ever did! [118] -
14:4 (Turkish) Biz hiç bir elçiyi, kendi kavminin dilinden baskasiyla göndermedik ki, onlara apaçik anlatsin. Böylece Allah, diledigini sasirtip saptirir, diledigini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandir, hüküm ve hikmet sahibidir.
14:4 (Turkish) Biz hiç bir elçiyi, kendi kavminin dilinden baskasiyla göndermedik ki, onlara apaçik anlatsin. Böylece Allah, diledigini sasirtip saptirir, diledigini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Qur'an 14:4 (Asad) And never have We sent forth any apostle otherwise than [with a message] in his own people's tongue, so that he might make [the truth] clear unto them; [3] but God lets go astray him that wills [to go astray], and guides him that wills [to be guided] -for He alone is almighty, truly wise. [4] -
Ozet-Uzun sozun kisasi:
(14:4) (16:93) ve baska bir cok ayetlerin yanlis anlasilmasinin iki sebebi var: birincisi, okunan meallerin Kur'an'in kendisi sanilmasi, ikincisi ise her bir ayetin sonsuz anlam katmanlari oldugunun ihmal edilmesi.
Ayetteki "man yashaa' " ifadesi Arapca dilbilgisine gore hem "diledigini" hem de "dileyeni" anlamina gelir. Yani, ayni ayetten hem "Allah dileyeni sasirtip saptirir, dileyeni hidayete erdirir.", hem de "Allah diledigini sasirtip saptirir, diledigini hidayete erdirir." anlami anlasilabilmektedir.
Her bir ayetin sonsuz anlam katmanlarinin oldugu goz onunde bulundurularak bu iki anlam birlikte incelendiginde, asagida Asad ve Zemahseri'nin de yorumlarinda gorulebildigi gibi, anlamlarin sinerjisinden baska baska anlamlar cikacaktir. Zira, Nursi'nin Sozler kitabindaki "Kader risalesi" olarak bilinen 26. soz bolumu http://www.erisale.com/#content.tr.1.623 calisilirsa, veya bu videolardan Kadere Iman belgeseli http://www.seyrangah.tv/category/kadere-iman izlenirse Allah'in dileyeni saptirmayi ya da hidayete erdirmeyi dilemesi prensibinin, kader meselesinin idrak edilmesindeki onemi Alim olan Allah'in izniyle daha net anlasilacaktir. Zamanin Yaraticisi Allah, ezeli, yani zaman yaratilmadan once, zamanin otesinde var olan, zamanin tumunu kusatan ilmiyle, kimin iman etmeyi tercih edip kimin etmeyecegini bilir ve ona gore onlari adaletle saptirir ya da hidayete erdirir. Kaderimizde yazili olan seyler de aynen boyle, bizim ozgur irademizle yapacagimiz tercihleri onceden bilip ona gore sonuclar yaratan Rabbimizin yeryuzu tiyatrosudur. Ancak, biz yazilan tiyatroyu oynamiyoruz, bilakis bizim oynayacagimiz tiyatro evvelden malum olunup yazilmis, simdi ise an-i seyyalde (akip duran zaman nehrinin uzerindeki bi su kopukcugu misali, simdiki kisacik anda) yaratiliyor.
Uzun soz icin:
(14:4) (16:93) ve baska bir cok ayetlerin yanlis anlasilmasinin iki sebebi var: birincisi, okunan meallerin Kur'an'in kendisi sanilmasi, ikincisi ise her bir ayetin sonsuz anlam katmanlari oldugunun ihmal edilmesi.
Evvela birincisine deginelim: Birden fazla dil bilen herkes bilir ki, herhangi bir dilden baskasina, beser kelami bir kitap dahi olsa, cevirilen metin orijinalini yansitmada, tercumanin orijinalinden anlayip da ceviri dilinde ifade edebildikleriyle sinirlidir. Yani tercuman orijinalini yanlis ya da eksik anladiysa, bu, ceviride bir sinirdir. Tercuman dogru anlasa dahi diger dilde kendini ifade edebilme yetisiyle yine sinirlidir, ve dahi cevirilen diller arasinda kelime dagarcigi pek farkli ve cevirilen dilin dagarcigi daha sinirliysa bu da yine kendi icinde bir sinirdir.
Fransizca gibi hem grameri komplex olan, hem de Latince sagolsun kelime dagarcigi pek genis olan bir dil dahi, Arapca ile gramer komplexliginde ya da kelime dagarciginin genisligi ve detayliliginda ve belagat denilen edebi zenginlik yonunde yarisamaz. Kim bilir, Kur'an dilinin Arapca olmasi hikmetlerinden belki biri de budur.
Ana dili Arapca olan kimseler (Araplar) dahi, Kur'an'in zengin kelime dagarcigi ve derin belagati karsisinda acizlesmekte, sozluk ve tefsirlere basvurmak ihtiyaci hissetmektedirler. Bunda Kur'an Arapcasinin 14 asirlik olmasinin etkisi de vardir, gerci Arapca, dil yapisi sesli harflerden ziyade sessiz harfler uzerine kurulmus olmasi nedeniyle, tarih boyunca cok az degismis olmasiyla da diger dillerden ayrilir. Ancak, Araplarin dahi tefsirlere ihtiyac duymalarinin esas sebebi yukarida degindigim ayetlerin sonsuz anlam katmanlarinin olmasiyla iliskilidir.
Bir cok Kur'an ayetinde Kur'an ayetlerinin "mubiin" (apacik, kolay anlasilir, vs) oldugu ifade edilir. Maalesef gordum ki bir cok kisi de bunun tefsirlere ihtiyacimiz olmadigi anlamina geldigini sanirlar. Halbuki Kur'an ayetlerinin her biri birer okyanustur. Kahve fincaniyla gelen okyanus kiyisina, kahve fincani kadar su damlalari alir, bundan lezzet ve memnuniyet duyar. Okyanus kiyisina tankerle gelen de, tanker kadar su damlalari feyz alir okyanustan. Yani, Kur'an'i okuyan en cahil insan dahi, Kur'an'i okudugunda ruhu bundan bir nebze olsun lezzet alir ve akli bir nebze olsun bazi manalari anlar. Ancak anlasilan bu manalarin yanlis olma ihtimali oldugu gibi, ilmiyle amel eden bir alimin anlayacagi manalardan da pek azdir.
Nasil ki imanin dereceleri vardir, ilmal yakin aynal yakin (bilir gibi, gorur gibi); oyle de Kur'an'i anlamanin, fakihligin de pek cok dereceleri vardir. Ben Kur'an'i hasa bir Muhammad asm'in bir Imam Ali ra'in anladigi gibi anladigimi asla ve kat'a iddia edemem, etsem pek ukala ve cahil bir yalanci olurum. Bu nedenle, Arapca bilen ya da bilmeyen her mu'min kadin ve erkek uzerine Kur'an'i aciklayan her turlu meal, serh ve tefsiri elimizden gelince calisip Kur'an'i daha iyi anlamaya calismak, hatta Arapcamizi ilerletmek bir gorevdir. Kur'an'i okurken anlamadigimiz ayetler oldugunda, "ben ne cahilim ve anlayisim ne kadar kisitlidir" deyip de bilumum tefsirlerden vs anlamlarini ogrenmek yerine "ben en iyisini bilirim ve (hasa) bu ayetler sacmadir" demek cehaletin insani kufre nasil goturebildiginin en acik ve pek uzucu bir ornegidir. Ve dahi bu nedenle denilmistir ki:
"Gözün siyahı ile beyazı birbirine ne kadar yakınsa, cehalet de küfre o kadar yakındır."
Arapca bilmeyip de Ingilizce bilenler icin, Arapca ogrenene degin, Leopold Weiss Muhammad Asad'in tercumesini tavsiye ederim. Onun tercumesinin de notlariyla beraber iyice calisilmasini tavsiye ederim. Kendisi bir haham sulalesinden gelmekte olup Ibranice ve Aramice ve dolayisiyla eski Arapcanin kokenlerini cok iyi derecede bilmektedir. (Her ucu de Sami dil grubundan olan ve birbirlerine Fransizca, Ispanyolca ve Italyanca kadar ya da Turkce ve Azerice kadar yakin diller.) Ingilizce ceviriler icinde benim ve bircoklarinin en takdirini kazanmis bu ceviriye Asad musluman olduktan sonra 17 yilini adamistir. Taberi, Razi gibi klasik tefsirleri cok detayli calistigi ayetlere dustugu notlardaki aciklamalardan bellidir.
Gerci onun notlarini calisirken bazen not delhizine dustugumu sanarim. Birbirine referansli notlari takip ederken bir not icin 5-10 farkli ayetten not okudugum olmustur; bunlarin kontekstlerini birbirlerine baglamaya calisirken Inception'in 4-5 katli ruya icinde ruyalarindan birine girmis gibi kaybolurum. Asad'in cevirisi bu linkten okunabilir: islamicity.com/quransearch/
Hem Arapca hem Ingilizce bilmeyenler icin ise maalesef onerebilecegim bir Turkce ceviriye henuz rastlamadim, Turkce cevirileri de pek bilmiyorum. Bildigim kadariyla cevirilere Cumhuriyet doneminde baslandi. Tevhid-i tedrisattan sonra, imam hatip liselerinde ve ilahiyatlarda dahi Arapca ogreten bircoklarinin (dikkatinizi cekerim, ogrencilerden degil hocalardan bahsediyorum) "nasilsin iyi misin"den ote Arapca bir sohbetten aciz olduklarini dusunecek olursak, onlardan Arapca ogrenip de sonra Kur'an'i cevirmeye kalkanlarin cevirdikleri Kur'an nice olur, artik siz dusunun. Ornegin, maalesef Turkce cevirilerde Arapca deyimlerin kelime kelime cevrilmis olmasi gibi hem gulunc hem acikli durumlara pek sik rastlanmaktadir. Turkce deyim ve atasozlerini baska bir dile cevirirseniz ne kadar sacma ve komik oluyorsa, bu her dil icin gecerlidir. Gercekten Asad'in Ingilizce cevirisi gibi kaliteli bir ceviri bilen varsa lutfen beni de haberdar etsin.
Tefsirlere gelince, kanimca 20-21. yuzyillarin en degerli tefsiri Said Nursi'nin Risale-i Nur Kulliyati adi altinda yazmis oldugu kitaplardir. Turkce ve Arapca ceviri ve orijinal versiyonlari ile Ingilizce (ve Fransizca, Urdu, Ispanyolca gibi bir cok baska dil) cevirileri mevcuttur. Medyanin beyinlere sokmak istediginin aksine, Nursi'nin kitaplarini okumak icin gidip Fethullahci ya da Nurcu diye bilinen bir cok cemaatten birine kaydolmak veya dahil olmak zorunlulugu yoktur. Tek yapilmasi gereken iste bu blogu okudugunuz gibi http://www.erisale.com/ (Osmanlicasi/Arapcasi/Farscasi zayif olanlar icin interaktif sozluklu bir site) ya da nur.gen.tr gibi sayfalarindan birine gidip Kur'an'i daha iyi anlamak niyetiyle okumaktan ibarettir. Naturalizm (dogacilik), materyalizm (maddecilik) ve consumerism (tuketicilik) virusleri ile hastalanmis modern nefis, akil, kalp ve ruhlarimiza en ikna edici, en hitap edici tefsir kanimca cagin muceddidi Nursi'nin kitaplaridir. Tavsanin suyunun suyu misali, Kur'an'in mantigini ogreten Risale-i Nur'larin mantigindan esinlenerek hazirlanmis ve iman esaslarini ikna edici sekilde aciklayan, benim de internetten yeni rastgeldigim su videolari da ayrica tavsiye ederim:
http://www.seyrangah.tv/tum-kategoriler
Bu uzun girizgahtan sonra yukarida ozellikle ornegini verdigim ayetlerin siklikla neden yanlis anlasildigi ve nasil anlasilabilecegine gelelim. Bunun icin 14:4 ayetinin mealine Asad'in dustugu Ingilizce notu burada Turkce'ye cevirmeye calisacagim:
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللّهُ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (14:4)
14:4 (Turkish) Biz hiç bir elçiyi, kendi kavminin dilinden baskasiyla göndermedik ki, onlara apaçik anlatsin. Böylece Allah, diledigini sasirtip saptirir, diledigini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Not 4 (Quran Ref: 14:4 )
Ya da "Allah dileyeni sasirtip saptirir, dileyeni hidayete erdirir." Allah'in "diledigini saptirmasi" ile ilgili Kur'an'da gecen tum ifadeler 2:26-27 ayetlerinin isigi altinda anlasilmalidir - "Ancak O, fasiklardan baskasini saptirmaz. Ki (bunlar) Allah'in ahdini, onu kesin olarak onayladiktan sonra bozarlar" ("Allah'in ahdini bozma" ifadesi icin 2. sure, 19. nota bakiniz): yani, insanin "sapmasi" kendi tavir ve meyillerinin bir sonucudur, yoksa rastgele bir (halk arasinda kullanildigi anlamiyla) "kader kismet" sonucu degildir. (bkz sure 2, not 7). Bu ayetin tefsirinde Zemahseri insanin ozgur secme iradesi yonunu vurgular ve "Allah'in hic bir zaman iman etmeyecegini bildiklerinden baskasini saptirmayacagini ve iman edecegini bildiklerinden baskasina da hidayet vermeyecegini [belirtir]. Boylece "saptirma" [ifadesi Allah'in kisiyi] yalniz birakmasi (tahliye) ve onu lutfundan mahrum etmesi, "hidayet" [ifadesi] ise [O'nun] tevfik (Allah'in kuluna yardim edip yol gostermesi) ve lutfuna mazhar olmak anlamina gelir.... Boylece, O vazgecilmeyi hakedenden baskasindan vazgecmez ve lutfuna mazhar olmayi hakedenden baskasini da lutfuna mazhar etmez." 16:93 ayetinde de gecen ayni ifadeyle ilgili Zemahseri su yorumda bulunur: "[Allah, bilincli olarak] hakikati yalanlamayi secip, bu [kufurde] israrci olacaklarini bildikleri kisilerden vazgecer; ve... imani sececeklerini bildiklerini de lutfuna mazhar kilar: boylece Allah meseleyi insanin ozgur secimine, ihtiyarina ve [Allah'in] yardimlarini lutfetmesi ya da geri cekmesine layik olmasina bagli kilar.... mecburiyete [yani kismete] bagli kilmaz, ki bu [insanin] yukarida bahsedilenleri hak etmesini engellerdi." (Not 4, Asad'dan ceviri)
Burada dikkat ceken bir nokta da ayetteki "man yashaa' " ifadesinin Arapca dilbilgisine gore hem "diledigini" hem de "dileyeni" anlamina gelebilmesidir. Yani, ayni ayetten hem "Allah dileyeni sasirtip saptirir, dileyeni hidayete erdirir.", hem de "Allah diledigini sasirtip saptirir, diledigini hidayete erdirir." anlami anlasilabilmektedir. Bu son nokta ise, en yukarida bahsettigim her bir ayetin sonsuz anlam katmanlari olmasi ile ilintilidir. Zira, bu iki anlamin birinden birini secip ayetin anlamini daraltmak yerine her iki anlam birlikte incelendiginde, yukarida Asad ve Zemahseri'nin de yorumlarinda gorulebildigi gibi, anlamlarin sinerjisinden baska baska anlamlar cikacaktir. Zira, Nursi'nin Sozler kitabindaki "Kader risalesi" olarak bilinen 26. soz bolumu http://www.erisale.com/#content.tr.1.623 calisilirsa, veya yukarida tavsanin suyunun suyu addettigim videolardan Kadere Iman belgeseli http://www.seyrangah.tv/category/kadere-iman izlenirse Allah'in dileyeni saptirmayi ya da hidayete erdirmeyi dilemesi prensibinin, kader meselesinin idrak edilmesindeki onemi Alim olan Allah'in izniyle daha net anlasilacaktir. Zamanin Yaraticisi Allah, ezeli, yani zaman yaratilmadan once, zamanin otesinde var olan, zamanin tumunu kusatan ilmiyle, kimin iman etmeyi tercih edip kimin etmeyecegini bilir ve ona gore onlari adaletle saptirir ya da hidayete erdirir. Kaderimizde yazili olan seyler de aynen boyle, bizim ozgur irademizle yapacagimiz tercihleri onceden bilip ona gore sonuclar yaratan Rabbimizin yeryuzu tiyatrosudur. Ancak, biz yazilan tiyatroyu oynamiyoruz, bilakis bizim oynayacagimiz tiyatro evvelden malum olunup yazilmis, simdi ise an-i seyyalde (akip duran zaman nehrinin uzerindeki bi su kopukcugu misali, simdiki kisacik anda) yaratiliyor.
bu meseleyle ilgili daha detayli aciklama icin bu linke de bakabilirsiniz:
http://pan-cck.blogspot.com/2014/04/kuran-ayetlerinin-sonsuz-anlam.html
Ozet-Uzun sozun kisasi:
(14:4) (16:93) ve baska bir cok ayetlerin yanlis anlasilmasinin iki sebebi var: birincisi, okunan meallerin Kur'an'in kendisi sanilmasi, ikincisi ise her bir ayetin sonsuz anlam katmanlari oldugunun ihmal edilmesi.
Ayetteki "man yashaa' " ifadesi Arapca dilbilgisine gore hem "diledigini" hem de "dileyeni" anlamina gelir. Yani, ayni ayetten hem "Allah dileyeni sasirtip saptirir, dileyeni hidayete erdirir.", hem de "Allah diledigini sasirtip saptirir, diledigini hidayete erdirir." anlami anlasilabilmektedir.
Her bir ayetin sonsuz anlam katmanlarinin oldugu goz onunde bulundurularak bu iki anlam birlikte incelendiginde, asagida Asad ve Zemahseri'nin de yorumlarinda gorulebildigi gibi, anlamlarin sinerjisinden baska baska anlamlar cikacaktir. Zira, Nursi'nin Sozler kitabindaki "Kader risalesi" olarak bilinen 26. soz bolumu http://www.erisale.com/#content.tr.1.623 calisilirsa, veya bu videolardan Kadere Iman belgeseli http://www.seyrangah.tv/category/kadere-iman izlenirse Allah'in dileyeni saptirmayi ya da hidayete erdirmeyi dilemesi prensibinin, kader meselesinin idrak edilmesindeki onemi Alim olan Allah'in izniyle daha net anlasilacaktir. Zamanin Yaraticisi Allah, ezeli, yani zaman yaratilmadan once, zamanin otesinde var olan, zamanin tumunu kusatan ilmiyle, kimin iman etmeyi tercih edip kimin etmeyecegini bilir ve ona gore onlari adaletle saptirir ya da hidayete erdirir. Kaderimizde yazili olan seyler de aynen boyle, bizim ozgur irademizle yapacagimiz tercihleri onceden bilip ona gore sonuclar yaratan Rabbimizin yeryuzu tiyatrosudur. Ancak, biz yazilan tiyatroyu oynamiyoruz, bilakis bizim oynayacagimiz tiyatro evvelden malum olunup yazilmis, simdi ise an-i seyyalde (akip duran zaman nehrinin uzerindeki bi su kopukcugu misali, simdiki kisacik anda) yaratiliyor.
Uzun soz icin:
(14:4) (16:93) ve baska bir cok ayetlerin yanlis anlasilmasinin iki sebebi var: birincisi, okunan meallerin Kur'an'in kendisi sanilmasi, ikincisi ise her bir ayetin sonsuz anlam katmanlari oldugunun ihmal edilmesi.
Evvela birincisine deginelim: Birden fazla dil bilen herkes bilir ki, herhangi bir dilden baskasina, beser kelami bir kitap dahi olsa, cevirilen metin orijinalini yansitmada, tercumanin orijinalinden anlayip da ceviri dilinde ifade edebildikleriyle sinirlidir. Yani tercuman orijinalini yanlis ya da eksik anladiysa, bu, ceviride bir sinirdir. Tercuman dogru anlasa dahi diger dilde kendini ifade edebilme yetisiyle yine sinirlidir, ve dahi cevirilen diller arasinda kelime dagarcigi pek farkli ve cevirilen dilin dagarcigi daha sinirliysa bu da yine kendi icinde bir sinirdir.
Fransizca gibi hem grameri komplex olan, hem de Latince sagolsun kelime dagarcigi pek genis olan bir dil dahi, Arapca ile gramer komplexliginde ya da kelime dagarciginin genisligi ve detayliliginda ve belagat denilen edebi zenginlik yonunde yarisamaz. Kim bilir, Kur'an dilinin Arapca olmasi hikmetlerinden belki biri de budur.
Ana dili Arapca olan kimseler (Araplar) dahi, Kur'an'in zengin kelime dagarcigi ve derin belagati karsisinda acizlesmekte, sozluk ve tefsirlere basvurmak ihtiyaci hissetmektedirler. Bunda Kur'an Arapcasinin 14 asirlik olmasinin etkisi de vardir, gerci Arapca, dil yapisi sesli harflerden ziyade sessiz harfler uzerine kurulmus olmasi nedeniyle, tarih boyunca cok az degismis olmasiyla da diger dillerden ayrilir. Ancak, Araplarin dahi tefsirlere ihtiyac duymalarinin esas sebebi yukarida degindigim ayetlerin sonsuz anlam katmanlarinin olmasiyla iliskilidir.
Bir cok Kur'an ayetinde Kur'an ayetlerinin "mubiin" (apacik, kolay anlasilir, vs) oldugu ifade edilir. Maalesef gordum ki bir cok kisi de bunun tefsirlere ihtiyacimiz olmadigi anlamina geldigini sanirlar. Halbuki Kur'an ayetlerinin her biri birer okyanustur. Kahve fincaniyla gelen okyanus kiyisina, kahve fincani kadar su damlalari alir, bundan lezzet ve memnuniyet duyar. Okyanus kiyisina tankerle gelen de, tanker kadar su damlalari feyz alir okyanustan. Yani, Kur'an'i okuyan en cahil insan dahi, Kur'an'i okudugunda ruhu bundan bir nebze olsun lezzet alir ve akli bir nebze olsun bazi manalari anlar. Ancak anlasilan bu manalarin yanlis olma ihtimali oldugu gibi, ilmiyle amel eden bir alimin anlayacagi manalardan da pek azdir.
Nasil ki imanin dereceleri vardir, ilmal yakin aynal yakin (bilir gibi, gorur gibi); oyle de Kur'an'i anlamanin, fakihligin de pek cok dereceleri vardir. Ben Kur'an'i hasa bir Muhammad asm'in bir Imam Ali ra'in anladigi gibi anladigimi asla ve kat'a iddia edemem, etsem pek ukala ve cahil bir yalanci olurum. Bu nedenle, Arapca bilen ya da bilmeyen her mu'min kadin ve erkek uzerine Kur'an'i aciklayan her turlu meal, serh ve tefsiri elimizden gelince calisip Kur'an'i daha iyi anlamaya calismak, hatta Arapcamizi ilerletmek bir gorevdir. Kur'an'i okurken anlamadigimiz ayetler oldugunda, "ben ne cahilim ve anlayisim ne kadar kisitlidir" deyip de bilumum tefsirlerden vs anlamlarini ogrenmek yerine "ben en iyisini bilirim ve (hasa) bu ayetler sacmadir" demek cehaletin insani kufre nasil goturebildiginin en acik ve pek uzucu bir ornegidir. Ve dahi bu nedenle denilmistir ki:
"Gözün siyahı ile beyazı birbirine ne kadar yakınsa, cehalet de küfre o kadar yakındır."
Arapca bilmeyip de Ingilizce bilenler icin, Arapca ogrenene degin, Leopold Weiss Muhammad Asad'in tercumesini tavsiye ederim. Onun tercumesinin de notlariyla beraber iyice calisilmasini tavsiye ederim. Kendisi bir haham sulalesinden gelmekte olup Ibranice ve Aramice ve dolayisiyla eski Arapcanin kokenlerini cok iyi derecede bilmektedir. (Her ucu de Sami dil grubundan olan ve birbirlerine Fransizca, Ispanyolca ve Italyanca kadar ya da Turkce ve Azerice kadar yakin diller.) Ingilizce ceviriler icinde benim ve bircoklarinin en takdirini kazanmis bu ceviriye Asad musluman olduktan sonra 17 yilini adamistir. Taberi, Razi gibi klasik tefsirleri cok detayli calistigi ayetlere dustugu notlardaki aciklamalardan bellidir.
Gerci onun notlarini calisirken bazen not delhizine dustugumu sanarim. Birbirine referansli notlari takip ederken bir not icin 5-10 farkli ayetten not okudugum olmustur; bunlarin kontekstlerini birbirlerine baglamaya calisirken Inception'in 4-5 katli ruya icinde ruyalarindan birine girmis gibi kaybolurum. Asad'in cevirisi bu linkten okunabilir: islamicity.com/quransearch/
Hem Arapca hem Ingilizce bilmeyenler icin ise maalesef onerebilecegim bir Turkce ceviriye henuz rastlamadim, Turkce cevirileri de pek bilmiyorum. Bildigim kadariyla cevirilere Cumhuriyet doneminde baslandi. Tevhid-i tedrisattan sonra, imam hatip liselerinde ve ilahiyatlarda dahi Arapca ogreten bircoklarinin (dikkatinizi cekerim, ogrencilerden degil hocalardan bahsediyorum) "nasilsin iyi misin"den ote Arapca bir sohbetten aciz olduklarini dusunecek olursak, onlardan Arapca ogrenip de sonra Kur'an'i cevirmeye kalkanlarin cevirdikleri Kur'an nice olur, artik siz dusunun. Ornegin, maalesef Turkce cevirilerde Arapca deyimlerin kelime kelime cevrilmis olmasi gibi hem gulunc hem acikli durumlara pek sik rastlanmaktadir. Turkce deyim ve atasozlerini baska bir dile cevirirseniz ne kadar sacma ve komik oluyorsa, bu her dil icin gecerlidir. Gercekten Asad'in Ingilizce cevirisi gibi kaliteli bir ceviri bilen varsa lutfen beni de haberdar etsin.
Tefsirlere gelince, kanimca 20-21. yuzyillarin en degerli tefsiri Said Nursi'nin Risale-i Nur Kulliyati adi altinda yazmis oldugu kitaplardir. Turkce ve Arapca ceviri ve orijinal versiyonlari ile Ingilizce (ve Fransizca, Urdu, Ispanyolca gibi bir cok baska dil) cevirileri mevcuttur. Medyanin beyinlere sokmak istediginin aksine, Nursi'nin kitaplarini okumak icin gidip Fethullahci ya da Nurcu diye bilinen bir cok cemaatten birine kaydolmak veya dahil olmak zorunlulugu yoktur. Tek yapilmasi gereken iste bu blogu okudugunuz gibi http://www.erisale.com/ (Osmanlicasi/Arapcasi/Farscasi zayif olanlar icin interaktif sozluklu bir site) ya da nur.gen.tr gibi sayfalarindan birine gidip Kur'an'i daha iyi anlamak niyetiyle okumaktan ibarettir. Naturalizm (dogacilik), materyalizm (maddecilik) ve consumerism (tuketicilik) virusleri ile hastalanmis modern nefis, akil, kalp ve ruhlarimiza en ikna edici, en hitap edici tefsir kanimca cagin muceddidi Nursi'nin kitaplaridir. Tavsanin suyunun suyu misali, Kur'an'in mantigini ogreten Risale-i Nur'larin mantigindan esinlenerek hazirlanmis ve iman esaslarini ikna edici sekilde aciklayan, benim de internetten yeni rastgeldigim su videolari da ayrica tavsiye ederim:
http://www.seyrangah.tv/tum-kategoriler
Bu uzun girizgahtan sonra yukarida ozellikle ornegini verdigim ayetlerin siklikla neden yanlis anlasildigi ve nasil anlasilabilecegine gelelim. Bunun icin 14:4 ayetinin mealine Asad'in dustugu Ingilizce notu burada Turkce'ye cevirmeye calisacagim:
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللّهُ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (14:4)
14:4 (Turkish) Biz hiç bir elçiyi, kendi kavminin dilinden baskasiyla göndermedik ki, onlara apaçik anlatsin. Böylece Allah, diledigini sasirtip saptirir, diledigini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Not 4 (Quran Ref: 14:4 )
Ya da "Allah dileyeni sasirtip saptirir, dileyeni hidayete erdirir." Allah'in "diledigini saptirmasi" ile ilgili Kur'an'da gecen tum ifadeler 2:26-27 ayetlerinin isigi altinda anlasilmalidir - "Ancak O, fasiklardan baskasini saptirmaz. Ki (bunlar) Allah'in ahdini, onu kesin olarak onayladiktan sonra bozarlar" ("Allah'in ahdini bozma" ifadesi icin 2. sure, 19. nota bakiniz): yani, insanin "sapmasi" kendi tavir ve meyillerinin bir sonucudur, yoksa rastgele bir (halk arasinda kullanildigi anlamiyla) "kader kismet" sonucu degildir. (bkz sure 2, not 7). Bu ayetin tefsirinde Zemahseri insanin ozgur secme iradesi yonunu vurgular ve "Allah'in hic bir zaman iman etmeyecegini bildiklerinden baskasini saptirmayacagini ve iman edecegini bildiklerinden baskasina da hidayet vermeyecegini [belirtir]. Boylece "saptirma" [ifadesi Allah'in kisiyi] yalniz birakmasi (tahliye) ve onu lutfundan mahrum etmesi, "hidayet" [ifadesi] ise [O'nun] tevfik (Allah'in kuluna yardim edip yol gostermesi) ve lutfuna mazhar olmak anlamina gelir.... Boylece, O vazgecilmeyi hakedenden baskasindan vazgecmez ve lutfuna mazhar olmayi hakedenden baskasini da lutfuna mazhar etmez." 16:93 ayetinde de gecen ayni ifadeyle ilgili Zemahseri su yorumda bulunur: "[Allah, bilincli olarak] hakikati yalanlamayi secip, bu [kufurde] israrci olacaklarini bildikleri kisilerden vazgecer; ve... imani sececeklerini bildiklerini de lutfuna mazhar kilar: boylece Allah meseleyi insanin ozgur secimine, ihtiyarina ve [Allah'in] yardimlarini lutfetmesi ya da geri cekmesine layik olmasina bagli kilar.... mecburiyete [yani kismete] bagli kilmaz, ki bu [insanin] yukarida bahsedilenleri hak etmesini engellerdi." (Not 4, Asad'dan ceviri)
Burada dikkat ceken bir nokta da ayetteki "man yashaa' " ifadesinin Arapca dilbilgisine gore hem "diledigini" hem de "dileyeni" anlamina gelebilmesidir. Yani, ayni ayetten hem "Allah dileyeni sasirtip saptirir, dileyeni hidayete erdirir.", hem de "Allah diledigini sasirtip saptirir, diledigini hidayete erdirir." anlami anlasilabilmektedir. Bu son nokta ise, en yukarida bahsettigim her bir ayetin sonsuz anlam katmanlari olmasi ile ilintilidir. Zira, bu iki anlamin birinden birini secip ayetin anlamini daraltmak yerine her iki anlam birlikte incelendiginde, yukarida Asad ve Zemahseri'nin de yorumlarinda gorulebildigi gibi, anlamlarin sinerjisinden baska baska anlamlar cikacaktir. Zira, Nursi'nin Sozler kitabindaki "Kader risalesi" olarak bilinen 26. soz bolumu http://www.erisale.com/#content.tr.1.623 calisilirsa, veya yukarida tavsanin suyunun suyu addettigim videolardan Kadere Iman belgeseli http://www.seyrangah.tv/category/kadere-iman izlenirse Allah'in dileyeni saptirmayi ya da hidayete erdirmeyi dilemesi prensibinin, kader meselesinin idrak edilmesindeki onemi Alim olan Allah'in izniyle daha net anlasilacaktir. Zamanin Yaraticisi Allah, ezeli, yani zaman yaratilmadan once, zamanin otesinde var olan, zamanin tumunu kusatan ilmiyle, kimin iman etmeyi tercih edip kimin etmeyecegini bilir ve ona gore onlari adaletle saptirir ya da hidayete erdirir. Kaderimizde yazili olan seyler de aynen boyle, bizim ozgur irademizle yapacagimiz tercihleri onceden bilip ona gore sonuclar yaratan Rabbimizin yeryuzu tiyatrosudur. Ancak, biz yazilan tiyatroyu oynamiyoruz, bilakis bizim oynayacagimiz tiyatro evvelden malum olunup yazilmis, simdi ise an-i seyyalde (akip duran zaman nehrinin uzerindeki bi su kopukcugu misali, simdiki kisacik anda) yaratiliyor.
bu meseleyle ilgili daha detayli aciklama icin bu linke de bakabilirsiniz:
http://pan-cck.blogspot.com/2014/04/kuran-ayetlerinin-sonsuz-anlam.html
No comments:
Post a Comment